by artem » 27 Nov 2007, 08:39
İmparatorluğun bütünlüğünü garanti altına almak için Abdül Hamid halkları kendi Panislamizm politikasına feda etmekten kaçınmadı. C.J. Walker'ın ifade ettiği gibi Panislamizm "for reactionary purposes" kullanılıyordu. Sultan Abdül Hamid,
"who attempted, and to a large extent succeeded, in ironing out die difference between, say, Turk and Kurd, or Turk and Albanian, and uniting diem against die alleged, threat to Islam' posed by revolutionaries from die Christian communities-Balkan in die west, and Armenian in die east. To this end, and to prevent a recurrence of Kurdish revolt - for the Kurds had been in revolt against die Porte in 1830, in die early 1840s, during die Crimean war, in die late 1870s and in 1880 under Sheik Ubaydullah- die Sultan armed die Kurds, and enrolled diem into cavalry regiments, which he named Hamidiye. After himself. The pattern was said to be that of the Russian Cossacks"95.
Kürt süvarilerinden oluşturulan bu Hamidiye-Süvari Alayı'nı96 Sultan Abdül Hamid Ermeni yerleşim bölgelerine mevzilendirdi, böylece Balkan ülkeleri örneğine uygun olarak Batı Ermenistan'ın Türkiye'den ayrılma tehlikesinin önüne geçmek için müslüman halkı Ermenilere karşı kışkırtıyordu. "Sultan Abdül Hamid Kürtlerle Ermeniler arasında nifak yaratarak Ermenileri fiziksel olarak ortadan kaldırmış ve Kürtlerin elinden ulusal bilinçlerini çalmıştır"97.
1908'de Jöntürk devriminden sonra Sultan Abdül Hamid tahttan indirildi. Osmanlı İmparatorluğu halklarının sevinmek için bir nedeni vardı. Çünkü Türk muhalefet hareketi , "Türkiye'de özgürlük ve adaletin yeniden inşa edileceği" ve "İmparatorluğun çeşitli halkları ve ırkları arasında barışçıl uzlaşmanın kurulacağı"98 sözünü vermişti.
Fakat halklar ve dinler arası barış sevinci, sarhoşluğu uzun sürmedi. İktidarı ele geçirdikten hemen sonra, Jöntürkler'in ulusal sorun politikası Abdül Hamid'in politikasından pek az farklı oldu. Pan-İslamizm ve Pan-Osmanizm'den sonra, Türkiye'nin bütünlüğünü garanti altına almaya çalışan üçüncü alternatif PanTürkizm oldu. Türkçülük köylülerle işçiler ve okullarla üniversiteler arasında yayıldı. Türk işçiler, köylüler ve tüccarlar ilk kez Türk olduklarının bilincine vardılar. Türk ulusu devlet karşısında tek sadık ulus olduğu ve Türk devletinin bütünlüğünü koruma görevini üstlendiği için, Türkçülük , yabancı firmaların boykotu için kapsamlı bir yabancı düşmanı kampanya yürüttü. Türklerin ekonominin yönetiminde çok az nüfuz sahibi olmaları gerçeği, Jöntürklerin fanatizmini daha da güçlendirdi"99.
Balkan ülkelerinin yitirilmesi ve ayrılmaları ve Türkçülüğün uyanmasıyla Jöntürkler Avrupa'yı terkedip, ulusal varoluşlarının merkezi olan ilk yurtlarına Anadolu'ya geri döndüler. Türkler, Bulgaristan'ın, Romanya'nın, Bosna-Hersek'in, Libya'nın ve Ermenistan'ın bir bölümünün Rusya'ya ayrılmasıyla nüfusun en güçlü halk grubu haline gelince, Jöntürkler, Türkleştirme ile toprak yitimlerine bir son vermeye ve imparatorluklarını Türkçe konuşan halk üzerinde inşa etmeye çalıştılar. 1904'te Pan-Türkist Yusuf Akcura, Türk devletinin "sadakatleri kuşkulu olan unsurların"ın aksine, Türkçe konuşan nüfusun üzerine inşa etmesi gerektiğini yazıyordu. Osmanlı İmparatorluğu'nun temelini bu garantileyecekti100.
Milliyetçi Jöntürk'lerin teorisyeni Ziya Gökalp şöyle diyordu:
"Öncelikle Osmanlı Türkleri'nin imparatorluklarını birleştirmeleri ve azınlıkları Türkleştirmeleri gerekiyordu. İkinci 'Pan Türk' safhasında Osmanlı Türkleri en yakın akrabalan olan Rusya'lı Azerileri ve (Güneydoğu'da Türk halklarının olduğu) İran'ı Türk devletine dahil edecekti. Üçüncü safha ise bütün Türk halklarını Türk çekirdeği etrafında toplamak olacaktı"101.
Turancı hedefleri gerçekleştirmek için, Jöntürkler, müslüman Kürtleri ve Arapları asimile edebilmeyi umuyorlardı; Yunanlılar, Ermeniler ve Yahudiler gerçi Türk vatandaşı olabilirlerdi, ama Türk ulusunun üyesi olamazlardı. Jöntürkler araplara: "Siz ve ırkınız Türklerin tebaasısınız. Ülkenizi kılıçla fethetmedik mi? ..Siz ve ulusunuz, Türk olduğunuzu ve gerek Arap ulusunun gerekse de Arap anavatanının varolmayan şeyler oldukları gerçeğini kabullenmek zorundasınız"102.
Asimile olmamış ve ulusal bir özerklik veya bağımsızlık ile ulusal benlikleri içinde hayatta kalmak isteyen Ermeniler, Türklerin büyük imparatorluk düşüncesi için tehlike oluşturmaktaydı. Ermeniler, baş düşman Rusya ile Türkiye arasında bulunan bir bölgede Kürtlerle birlikte yaşıyorlardı. "Hıristiyanların koruyucusu" olarak ve Panslavizm adına Balkan ülkelerinin ayrılmasını teşvik etmiş ve Türkleri Avrupa'dan atmış, Akdeniz'e bir geçit için uğraşan ve boğazlan ele geçirmek isteyen Rusya , Ermenilerin ulusal hareketini kendi amaçları için kullanmak istiyordu. Jöntürkler bunu sadece, arzulanan büyük Panturanist imparatorluğun heterojenliğini ortadan kaldırarak engelleyebilirlerdi.
Ermenilerle Kürtler gerek Anadolu'nun Asya sınırlarında gerekse Pan-türkçülerin fetih planlarına dahil olan bölgelerde yaşıyorlardı. (Ermenistan ve Kürdistan , Türkiye ile Türkistan, Azerbaycan, Özbekistan, Türkmenistan ve Kırgızistan arasındaydı). Bu radikal yayılmacı bir milliyetçilik gerektirmekteydi. Jöntürkler aynı Osmanlılar gibi, Türkiye'de çeşitli halkların hukuken eşitlenmesinin, "Türk" bölgelerinin toprak yitimine yol açabileceğinden korkuyorlardı. Ermenilerle Kürtlerin ulusal hareketini parçalamak için savaşı bahane olarak kullandılar;eğer bir halk grubu artık asimile edilemiyorsa, onu ortadan kaldırmaya çalışıyorlardı103.
Gerek Osmanlı İmparatorluğu'nda gerekse de Türkiye'de baskı yöntemleriyle ulusal sorunun çözümü, halklar arasında ulusal ve dinsel hoşgörüsüzlüğe ve politik düşmanlığa yol açtı.
Ermeniler 1887 Berlin Anlaşması'ndan beri, büyük devletlerin gerçi Ermeni sorununu ön plana çıkardıkları, fakat bunu kendi taleplerinin yerine getirilmesi için kullandıklarının bilincindeydiler. Dolayısıyla Ermeniler kendi kaderlerini kendi ellerine almak zorundaydı. İlk devrimci Ermeni grup 19. yüzyılın ikinci yarısında (1878) Van'da kuruldu. Ermeni örgütleri ilk planda Osmanlılar veya Türkler tarafından baskı ve sömürüye karşı yönelmişlerdi. Türkiye'deki Ermenilerin ilk devrimci grubu "Selamet Birliği" şöyle diyordu:
"Onurumuz ayaklar altında çiğneniyor. Kiliselerimiz kirletiliyor, kadınlarımız ve çocuklarımız kaçırılıyor. Haklarımıza saygı gösterilmiyor ve ulusumuz yok edilmeye çalışılıyor... Çare bulmak zorundayız, yoksa yakında her şey yitirilmiş olacak"104.
Ermenilerin kendi kaderini tayin hakkı, sömürünün ve baskının ortadan kaldırılması, tüm Ermeni örgütlerin hedefiydi:
Van'da bir grup genç öğretmen ve öğrenci tarafından kurulmuş olan Armenakan-Partisi (1885) hedefini şöyle açıklıyordu: "Ermenilerin kendi kaderini tayin hakkının devrim aracılığıyla kazanılması"105.
Devrimci bir örgüt olan Hintschak (Çan), Avrupa'da Ermeni üniversite öğrencileri tarafından 1887'de kuruldu. Programı sosyalist ve nasyonalist özellikler taşımaktaydı. Programının Hedefi, "İşçi-ve köylü kitlelerinin devrimiyle Türk Ermenistan'ının politik bağımsızlığının sağlanması" idi106.
1890'da Rusya'da kurulmuş olan Ermeni partisi, Daşnak-Partisi de sosyalist çizgiler taşımaktaydı. Ulusal hedeflerin tarifi dışında Daşnak-Partisi sınıf savaşını ilan ediyor ve Ermenilerin, Arapların, Türklerin, Kürtlerin ve Yezidilerin Osmanlı hükümeti tarafından sömürüsünü teşhir ediyordu. Onun hedefi ne Ermenistan'ın bağımsızlığı ne de bir özerklik talebiydi, aksine "Berlin Kongresi'nde Ermeni delegasyonunun önerilerine uygun bir reform çalışmasının hayata geçirilmesiydi"107.
1896'de II.Sosyalist Enternasyonal'in 4. Kongresi'ne gözlemci olarak katılan Ermeni Devrimci Federasyonu (ARF) programını şöyle açıklıyordu:
"Hedefimiz Türk-Ermenistanı'nın kapsamlı bir devrimci ayaklanmayla politik ve ekonomik kurtuluşudur. Antik Ermenistan'ın yeniden kurulması hayalinin peşinden koşmuyoruz, ama ülkemizin tüm halk kesimleri için özgür ve eşit haklara sahip bir federasyon içinde aynı özgürlükleri ve aynı hakları istiyoruz"108.
Gördüğümüz gibi, Ermeni ulusal hareketi, bazen ifade edilen bağımsız bir Ermenistan isteğine rağmen, ilk planda sömürüye ve ulusal baskıya karşı yönelmişti. Türkiye'nin bütün halk kesimleri için daha çok reform, eşit özgürlük ve eşit haklar istiyorlardı.
Jöntürk'ler bunu hoş görmedi. Şöyle diyorlardı: "Eğer siz Ermeniler reformlardan elinizi çekmezseniz, Abdül Hamid'in katliamının yanında çocuk oyuncağı kalacağı bir şey olacak." Talat Paşa, şahsen dostu olan Ermeni Parlamentosu üyesi Wartkes'e şöyle diyordu:
"Zayıf olduğumuz günlerde, gırtlağımıza daldınız ve Ermeni reformlarını ortaya attınız, bu yüzden içinde bulunduğumuz durumun avantajını kullanarak halkınızı öylesine harap edeceğiz ki, reform düşüncesini elli yıl kafanızdan çıkaracaksınız!" Wartkes şu karşılığı verdi: "Yani Abdül Hamid'in eserini sürdürmek amaçlanıyor?" Talat yanıtladı: "Evet"109.
Ermenilerin ve diğer azınlıkların özgürlükçü hareketi ve Jöntürklerin toprak kaybı korkusu, Jöntürklerin, Jöntürk Jandarma Yüzbaşısı Şükrü'nün bir sürgün kervanı sırasında Ermeni Metropoliti Krikor Balakiyan'a110 anlattığı karan almalarına yol açtı: