by artem » 27 Nov 2007, 08:30
II. Giriş
Bu diploma tezinin gerçekleştirilmesi için içimde kıpırdanan motivasyon, Türkiye'de, bugün tarihsel olarak gerçekleşmiş bir zorunlu asimilasyonun sonucunda, kendini inkar ile suskunluk cepheleri arasında, Türk milliyetçiliğinin genel toplumsal paratiklerinde hala sürekli- Şah - mat -konumunda duran Ermeni halkının unutulmuş bir azınlık kimliğinin dıştan belirlenişi karşısında de facto bir öz endişedir.
Milliyetçilik, halkların birliğini daraltmak için, Avrupa rasyonalizminin zehirli bir buluşu ve yokedici bir güç ile yüklü bir saldırganlığıymış gibi görünüyor, bunun yıkıcı sonuçlan Avrupalıların kendi türdaşlarına karşı, sömürgecilik, köle ticareti, yeni sömürgecilik, emperyalizm, militarizm, ırkçılık, çeşitli varyantlarda faşizm, Ermenilere uygulanan jenosit, Yahudilere, Sintilere ve Çingelere uygulanan holocaust birinci ve ikinci dünya savaşı, dünyanın atomar tehdidi, soğuk savaş, etnik ve dini çatışmalarla iç savaşlara yol açmak, apartheid, yabancı sevmezlik, yabancı düşmanlığı, başka kıtaların halklarının demokratik çabalarının yok edilmesi ve bütün Avrupa'yı tehdit eden neonazizm gibi tarihsel zorbalıkların çok çeşitli biçimlerinde kendini gösterir ve aslında tüm insanlık için büyük bir tehlike oluşturmaktadır.
Bu noktada şu soru sorulabilir, Avrupa kıtası rasyonalistlerinin, Ermeni ve Yahudi soykırımını haklı gösteremek için dayanak yaptıkları tarihin bu mantığı nasıl bir mantıktır.
Eğer rasyonalizm aksiyom olarak, düşünce ve eylemin ve aynı şekilde bu insanların uygarlığının gelişimiyse, o zaman başka halkların yadsınması ve varlığının imhası ile bu nasıl bağdaştırılabilir.
Bunun için günümüzden bir örnek, 21. yüzyılın eşiğinde yeryüzünün en büyük halklarından birinin, yani Cermenler'den bile çok eski olan ve üçbin yıllıktan fazla bir uygarlığa ve tarihsel bir erime sahip olan ve içinden Pers imparatorluğu gibi başka imparatorlukların çıktığı Kürt halkının Batı Avrupa çapında ret ve inkarıdır. Yalnızca İsveç bu konuda Batı Avrupa'nın istisnasıdır.
Avrupa rasyonalizminin çıkmaz sokağında bu soruna bir yanıt aramak kesinlikle anlamsız görünecektir, çünkü rasyonalist, ilkel içgüdülerle ya da ilkel motiflerle hareket eder ve her hakkı sadece kendinde görür ve de kapıp alır.
Bu sorunun eksiksiz bir yanıtı bu noktada "Freud"a bırakılmaktadır:
Rasyonalizm, kendi bir kenara itilmiş hayvaniliğinin sahte bir örtüsüdür, çünkü rasyonalistlerin ilkel içgüdüsel korkusu, varoluşunun tehdidi karşısında egemen olur, öyle ki kendisini korumak için diğerini ya yok etmek ya da kendisini tanrısal, daha iyi ve daha ulu olan katına yükseltmek zorundadır ki, yeryüzünde tanrı, tanrının temsilcisi ve ırk üstünlüğüne sahip olarak diğerlerinin kaderleri üzerinde belirleyici olsun.
İnsanlık tarihinin seyri içersinde bir çok halk ve azınlıklar, ardında bir isim bırakmaksızın yokolmuştur.
Eğer kültürünün reprodüksiyonu gerçekleşmezse, bir halkın ve bir azınlığın varlığı sona erer. Bu yüzden onları yoketmek amacıyla kültürel alışverişi ve kültürel unsurlarının reprodüksiyonu bloke etmek için en etkin yol, halkların ve azınlıkların kültürel olarak öldürülmesidir.
Bu çalışmada özel olarak bir azınlığa, yani kültürel reprodüksiyonu genel toplumsal düzlemde, devralınmış Avrupa ya da Alman milliyetçiliğinin tarihsel devamı olarak Türk anlayışsızlığının dargeçitinde ve Türk versiyonu şovenizm çerçevesinde çoktan en üst düzeyde bir stagnasyon safhasına girmiş olan Hemşin-Ermenileri'ne dikkat çekilmeye çalışılacaktır.
Aslında şu anda, kimliği, tarihsel bilinci kaba toplumsal yabancı egemenlik çerçevesi içinde, kendi kendini inkar ve muazzam bir defiziter sosyalizasyon görünümleri altındaki suskunluk arasında ıstırap çektiği için, bir azınlığın, yokoluşun eşiğinde bulunduğu, kanıtlanmış bir tarihsel gerçekliktir.
Bu çalışma gerçekleştirilirken, birinci bölümde, onlara dayanarak bu azınlığın geçmişini yeniden kurmanın mümkün olacağı o detaylar tarihin dinamiği aracılığıyla toparlanmaya çalışılacaktır. Bu arada, sosyo-kültürel koşullar ve politik ilişkiler gözönüne alınarak Hemşin-Ermenilerinin o dönemki yerleşim bölgelerinin ilk göçünün nasıl ve neden gerçekleştiği sorusu yanıtlanacaktır.
Bu azınlığın etnolojik ve etnografik verilerine ikinci bölümde yanıt aranacak ve bu arada Hemşin-Ermenilerinin geçmişi ve bugününe ilişkin çok şey ifade eden dil, örf, adet ve din gibi bağıntılı unsurlara dikkat çekilecektir.
Üçüncü bölümde, bu azınlığın ilk göçünün nedenlerini, göç bölgelerinin sosyo-kültürel koşullarını ve yabancı yer ve kişilerle karşılaşmayı sunmanın acil gerekliliği ortaya çıkmaktadır.
Yabancı yerlere adaptasyon, yeni çevre ve diğer yaşam koşulları doğal olarak bir çok kayıplarla bağıntılıdır, bu da çalışmanın dördüncü bölümünde, aslında Hemşin-Ermenilerinin ıstıraplarının hikayesini dile getirmektedir.
Beşinci bölüm, bu azınlığı, kültürel yabancılaşmayla çılgınlığın bir bakışta görülemeyen sınırına kadar iten , sonra Türkiye'de jenoside kurban düşen ve bugüne dek hala kendi suskunluğunu koruyan bir ıstırabın hikayesidir.
En sonda, röportajı yapılan kişilerin biyografik verileri, çalışmanın genel içeriğinde,Hemşin-Ermenileri bakımından belirli sosyolojik ve sosyal psikolojik türde sonuçlar çıkarmaya yarayacak biçimde analize tabi tutulacaktır.